Anasayfa / GENEL / Yeni Şafak yazarı ‘büyük komplo’yu açıkladı
kaplan-komplo

Yeni Şafak yazarı ‘büyük komplo’yu açıkladı

MEDYAGÜNDEM- Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan bugün müthiş bir yazıyla “büyük komplo”yu deşifre etti.

Başbakan Erdoğan’ın neden hedef olduğunu tarihsel arka planıyla birlikte yazdı.

İşte Kaplan’ın yazısından bazı bölümler:

(…)

KONJONKTÜRLERİN AYARTICILIĞI DA, ‘YALAKALAR’IN VE ‘KÜFÜRBAZLAR’IN KIŞKIRTICILIĞI

Daha önce de söylemiştim; tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum: Sadece ‘gaz veren’ gazetecilerle, sadece ‘gaz alan’ entelektüellerle, sadece ‘gaz pompalayan’ stratejist / akademisyenlerle ve sadece ‘gaz depolayan’ ‘artiz tipler’le Türkiye, yaşadığı bu köklü sorunları aslâ çözemez. Çünkü bu kişilerin algılama yetileri de, kaygıları da sadece konjonktürlerle sınırlıdır.

Oysa köklü sorunları, konjonktürel durumlar ve söylemler üzerinden kavrayabilmek ve hâl yoluna koyabilmek mümkün değildir. Değildir; çünkü konjonktürel durumlar ve söylemler, güncelin ayartısının ve ayrıntının pornografisinin tuzağından kendilerini kurtarmazlar.

Ayrıca gerek hükümetin, gerekse hükümet-karşıtı çevrelerin ‘yalakalarla’ ya da ‘küfürbazlarla’ bir yere gidemeyeceklerini görmeleri gerekiyor.

Zira ‘yalakaların’ ve ‘küfürbazların’ yaptığı şey, sadece ateşe körükle gitmekten ve yalnızca kendilerini öne çıkarmaktan başka bir amaca hizmet etmez.

Hangi tarafa ‘körük’ taşıyor olurlarsa olsunlar, ‘yalakalar’ın da, ‘küfürbazlar’ın da bizi sürükleyeceği yer, yine ‘tuzak’ ve ‘çıkmaz sokak’tır.

İPLERİN, BU ÜLKENİN ÇOCUKLARININ ELİNDEN NASIL KAÇTIĞINA DAİR…

O hâlde yapılması gereken şey ne?

Yapılması gereken şey şu kanımca: Türkiye’nin sorunlarını günübirlik önyargılardan ve saplantılardan arındırılmış bir dille ve özgüvenle derinlemesine kavrayarak teşrih masasına yatırmak ve oradan orta ve uzun vadede toplumsal mutabakat çıkarmanın yollarını araştırmak.

O hâlde nereden nereye, nasıl sürüklendiğimize kısaca bakmakta yarar var…

Türkiye’nin medeniyet iddialarını ve yönünü yitirme süreci, Tanzimat’la birlikte başladı ama Türkiye’nin tarih yapan bir aktörden tarihte tatil yapan bir figürana dönüşmesi, dolayısıyla Türkiye’de iplerin bu ülkenin çocuklarının elinden ‘kaçması’, fiilen ‘1908 devrimi’yle birlikte sözkonusu oldu.

Burada dikkatinizi çekmek istediğim yakıcı bir gerçek var: Tanzimat’la başlayan ve 1908 yılına kadar geçen yaklaşık bir asırlık süreçte, ‘meşrutiyet, hürriyet’ sloganları eşliğinde yaşanan hercümerç, sonunda Osmanlı’nın fiilen çökmesiyle sonuçlandı.

Bugün de, ne anlama geldiğini bilmeden bol keseden attığımız ve kutsadığımız içi boş/altılan ‘özgürlük’ sloganı çerçevesinde sürüklendiğimiz hercümerç de, Türkiye’yi geri dönülmesi zor bir çıkmaz sokağın eşiğine sürüklemek üzeredir…

(…)

GÖSTERİLER, AJAN VE PROVOKATÖR KAYNIYOR!

Türkiye’nin bu süreçte nasıl kolaylıkla karıştırıldığını, karıştırılabileceğini gösteren -bir arkadaşımın ilettiği- ürpertici bir belge yayımlıyorum:

Yemen diktatörü Ali Abdullah Salih’in yeğeni, merkezî güvenlik güçleri genel komutanı Tuğgeneral Yahya Muhammed Abdullah Salih, Taksim’de Suriye resmî bayrağı ile gösterilere katılmış. Facebook hesabından bu fotoğrafı paylaşarak şunları yazmış:

“Faşist Erdoğan’a karşı İstanbul’un göbeğindeki Taksim’de başlatılan Vatansever Türk Devrimi’ne katıldım. Yetkililere barışçıl gösterilere karşı şiddet kullanmamalarını, kendilerine hâkim olmalarını istiyorum. Gösteride Suriye Arap Cumhuriyeti bayrağını dalgalandırarak Suriye Arap halkını katletmesi için Suriye’ye teröristleri gönderen (Türkiye) yetkililerine karşı meydan okudum!”

Bu Yemenli generalin yanısıra, istihbaratın 250 yabancı servis ajanını tespit ettiği haberlerini de yabana atmamak gerekiyor.

Eğer Türkiye’de ipler, gerçekten bu ülkenin çocuklarının elinde olmuş olsaydı, dolayısıyla zokayı yutmamış olsaydık, Türkiye’de her şeyi alt üst eden bu ‘oyun’ların, ‘tezgâh’ların, ‘provokasyonlar’ın hiç birine gelmez, hepsini püskürtme iradesi gösterebilirdik.

Burada komplo teorisi filan geliştirmiyorum. Komplo teorilerine karnım tok. Asıl ‘büyük komplo’ya dikkat çekiyorum.

(…)

GÖSTERİLER BAHANEDİR, ASIL DERT, İPLERİN BU ÜLKENİN ÇOCUKLARININ ELİNE GEÇMESİNİ ÖNLEMEKTİR!

Şu noktanın altını kalın harflerle çiziyorum: Türkiye’de, şu an, görünüşte, bu ülkenin çocukları siyaseten iktidar ama gerçekte Türkiye’nin asıl ve gizli iktidarı, çekirdeğini İstanbul dükalığının oluşturduğu azınlık şebekesidir.

Türkiye’de iplerin bu ülkenin çocuklarının elinde olmaması, Türkiye’nin temel sorunlarıyla yüzleşebilmesini engelliyor.

Yine Türkiye’de iplerin bu ülkenin çocuklarının elinde olmaması, Türkiye’nin ekonomisine, hâriciyesine, medyasına, kültür ve sanat dünyasına hükmeden, çeki düzen veren sözkonusu küçük azınlığın, kriz zamanlarını ustalıkla (!) kaosa dönüştürmesini kolaylaştırıyor.

Yüzyıldır bu küçük ‘devşirme’ azınlık, Türkiye’nin önünde sürekli takoz işlevi gördü. Türkiye’nin tarihî, kültürel ve sosyal dinamiklerini sürekli olarak dinamitlemeyi kendisine yegâne vazife bildi.

Bu azınlık şebekesi, yüzyıldır Türkiye’yi yönettiği için artık yöneten değil de yönetilen olmaya aslâ tahammül edemiyor.

O yüzden kendileri kapitalist, çocukları sosyalist veya Kemalist olan bu azınlık şebekesi, ‘iktidar’ını kaptırmamak için ortaya çıkan her fırsatı sonuna kadar kullanmaktan çekinmiyor.

Dolayısıyla medya gücüyle, finans gücüyle ve küresel bağlantılarıyla hem dış aktörleri, hem de iç örgütleri kolaylıkla harekete geçirebiliyor.

O yüzden, gösteriler bahanedir. Asıl dert, Türkiye’nin kendine gelme ve yeniden medeniyet iddialarına sahiplenme girişimlerini her türlü yöntemle püskürtmektir.

Asıl ‘komplo’, ‘büyük komplo’ budur: Her ne sûretle olursa olsun, Türkiye’de iplerin bu ülkenin çocuklarının eline geçiyor olmasına aslâ tahammül edememek ve ele geçen her fırsatı azamî ölçüde değerlendirmektir.

ERDOĞAN’DAN SADDAM TÜRÜ ‘DOĞULU BİR DESPOT’ ÇIKARMAK!

O yüzden Tayyip Erdoğan hedeftir.

O yüzden, Batılı medya, Erdoğan’dan Saddam Hüseyin türü ‘doğulu bir despot’ çıkarmak için bütün gücünü seferber ediyor.

Sonuç: Türkiye’de ipler, bu ülkenin çocuklarının eline geçinceye kadar bu mücadele sürecektir.

O yüzden, her ne sûretle olursa olsun, farklı düşünen insanların ve kesimlerin haklarına, hukuklarına ve duyarlıklarına karşı hassas olmak zorundayız.

O yüzden, Türkiye’nin önünü açacak, bu ülkenin medeniyet birikimini, kültürel dinamiklerini, entelektüel ufuklarını özümsemiş, dünyanın farklı kültürlerine açılabilecek özgüvene sahip öncü kuşaklar yetiştirmenin yollarını araştırmak zorundayız.

(…)

KAPLAN’IN YAZISI İÇİN TIKLAYIN

MEDYAGUNDEM

alman

İstanbul’da provokatör Alman ajanı alarmı

Taksim’de bir Alman vatandaşı tuttuğu otel odasına düzenek kurarak, otelin penceresinden caddeye doğru siyasi içerikli …

gezi

Almanlardan Gezi Parkı’nın ortasında provokasyon bildirisi

Almanya merkezli “Zentrum für Politische Schönheit” isimli kuruluş Gezi Parkı’nda Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan aleyhine …

gezi2

Sizden korkan sizin gibi olsun Geziciler!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Taksim’e cami Gezi Parkı’na kışla ve AKM’nin de yıkılacağını açıkladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip …

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir