Anasayfa / GENEL / O general Hürriyet’in “derin paşası” çıktı!
izzettin-hurriyet

O general Hürriyet’in “derin paşası” çıktı!

MEDYAGÜNDEM- 28 Şubat soruşturması kapsamında emekli korgeneral İzzettin İyigün, gözaltına alındı.

İyigün, İstanbul Adliyesi’nden çıkarılışı sırasında basın mensuplarının görüntü almasının engellenmeye çalışılması üzerine, ‘‘Bırakın rahat çeksinler. Dünya starı karşınızda” dedi.

İzzettin İyigün deyince arşivlerden Hürriyet’in o haberi akla geliyor.

9 yıl önce Yener Süsoy imzalı 2 gün düren dizi röportajda iyigün için, “Emekli korgeneral İzzettin İyigün’ün Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki takma adı ‘çift beyinli’, kimileri ise ‘filozof’ diyor. Derin gören, derin düşünen, derin konuşan, derin yazan, derin heyecanlı bir asker.” denilmişti.

İyigün Sincan’da tankları da yürütenin kendisi olduğunu itiraf etmiş, “Beni camide kimse görmemiştir” şeklinde övünmüş, “İslam’da olmadığına inandığım için hayatımda kurban kesmedim” diye zırvalamıştı. İyigün 28 Şubat’ın bir postmodern darbe olduğunu da övünerek açıklamıştı.

“İğne deliğinden dünyayı izleyen, 2050 yılının Türkiyesi’ni gören İyigün Paşa, emekli olduğu gün kapandığı çalışma odasından ilk kez çıkıyor. Hem de ne çıkış.” ifadeleriyle Hürriyet’in “28 Şubat’çı generale” övgüleri pes dedirtiyor.

Hürriyet’in “derin generali”nin 21-22 Haziran 2004 yılında yayınlanan röportajından bölümler şöyle:

(…)

Emekli korgeneral İzzettin İyigün’ün Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki takma adı ‘çift beyinli’, kimileri ise ‘filozof’ diyor. Derin gören, derin düşünen, derin konuşan, derin yazan, derin heyecanlı bir asker. 1938’de Kilis’te doğmuş, 1956’da Bursa Işıklar Askeri Lisesi’ne girmiş. 1958 Kara Harp Okulu topçu birincisi. Çevik Bir, Doğu Aktulga sınıf arkadaşlarından bazıları. Cumhuriyetin yetiştirdiği en genç kurmay subay, üsteğmenken ilk hakkında kazanmış Akademiyi. 1979’da Roma NATO Savunma Koleji’ni bitirdikten sonra 2 yıl Napoli NATO karargáhında görev… 1984’de tuğgeneral, 1988’de tümgeneral, 1992’de korgeneral… Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanlığı’nın (EDOK) kurucu komutanı… 30 Ağustos 1997’de 39 yıllık devlet hizmetine veda… İyigün Paşa, 43 yıllık sevgili eşi Güler Hanım’la birlikte Bağdat Caddesi’ne komşu bir apartmanın mütevazı bir dairesinde kirada oturuyor. Tertemiz koltuklar, örtüler, halılar ve Güler Hanım’ın kendi elleriyle donattığı muhteşem yemek masası. Erzincan çorbasından Kilis dolmasına, baklavaya, sarmaya, tas kebabına, dondurmaya kadar… İğne deliğinden dünyayı izleyen, 2050 yılının Türkiyesi’ni gören İyigün Paşa, emekli olduğu gün kapandığı çalışma odasından ilk kez çıkıyor. Hem de ne çıkış…

Vay… Vay… Vay… Biz kimleri biliyorduk, meğer kimler neler yapmamış…

– 28 Şubat’ta Sincan’da tankları yürüten, balans ayarını yapan benim. Öncesinden ne Karadayı’nın haberi vardı, ne de Çevik Bir’in. Sadece 3 kişi biliyorduk: Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Doğu Aktulga, Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal ve ben. O tarihte EDOK Komutanı’ydım, zırhlı tümen bana bağlıydı. Bizim kelle koltukta yaptıklarımızı başkaları sahiplendi, hatta kahraman bile ilan edildi. Buna rağmen bugüne kadar bir gün ağzımı açıp bir tek kelime dahi söylemedim, ilk defa sana açıklıyorum. Silahlı Kuvvetler’de Refahyol’a karşı, Susurluk’tan başlayarak müthiş bir kızgınlık, gerginlik vardı.

Hemen her odada genç subaylardan generallere kadar herkes bunu dile getiriyordu. Özellikle Deniz Kuvvetleri Komutanı rahmetli Güven Erkaya ile Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal bu konuda çok hassastılar. İkisi de bir şeyler yapılması gerektiği konusunda hemfikirdi ama, düşünceleri asla ihtilal değildi. İktidar bir çeşit post-modern indirmeyle gitmeliydi ve öyle de oldu.

İZZETTİN PAŞA 80 TANKLA SİNCAN’DAN GEÇSİN

O günlerde Hikmet Paşa GATA’da katarakt ameliyatı olmuştu, evinden Doğu Paşa’ya ‘İzzet Paşa yarın 80 tankla Sincan’dan geçsin’ diye emir vermiş. Doğu Paşa beni aradı; ‘Komutana bu hareketin suç olacağını, sorumluluğunun büyük olduğunu anlattım ama, ikna edemedim. İzzet Paşa son kararı sen vereceksin’ dedi.

Hemen gereken yerlere, gereken emirleri aktarıp hazırlıkları başlattım. Zaten iki gün sonra planlı bir yürüyüşümüz vardı, bir anlamda onu erkene almış olacaktık. O gece Doğu Paşa’yla birkaç kere daha telefonla görüştük; her seferinde bana ısrarla ‘Sorumluluk senin’ dedi. Bunun üzerine ‘Sen çık devreden, sorumluk bana ait’ dedim.

Köksal Paşa’nın istediği 80 tankı ben 20’ye indirdim. O sabah yerler buz tuttuğu için konvoy 45 dakika gecikmeyle çıkabildi. Genelkurmay’ın yürüyüşten haberi ancak 4 saat sonra oldu. Çevik Bir ise sabah 08.00’de öğrendi. Doğu Paşa kendisini aramış, durumu Karadayı Paşa’ya iletmesini de söylemiş. Çevik de engeller endişesiyle yürüyüşü Karadayı’ya duyurmamış. Karadayı Paşa olayı ilk duyduğunda darbe zannedip korkmuş, Çevik de kendisine böyle bir şey olmadığını temin etmiş. Sonra hemen Köksal Paşa’yı arayıp ‘Bana sormadan bu işi nasıl yaparsanız’ diye çıkış yapmış. Aralarında bir hayli sert konuşmalar geçmiş. Sonunda Köksal Paşa ‘Emri biz verdik, hesabını da biz veririz’ demiş. Karadayı ilk konuşmasından iki saat sonra Köksal Paşa’yı tekrar aramış. İstanbul cenahının dolduruşuyla ‘Köksal Paşa aklınla bin yaşa, çok büyük iş başardık, sizinle gurur duyuyorum’ demiş.

(…)

Ünlü bir holding patronu terfi etmemi engelledi

Hani ‘çift beyinli’ydi, hani bunca meziyeti vardı, hani EDOK mucizesini yaratmıştı, hani meslek hayatı hep birinciliklerle doluydu, hani geleceğin genelkurmay başkanıydı?

– Benim emekliliğimde 2 kaynağın etkisi oldu, birincisi Amerika, ikincisi bir ünlü holding patronu. Korgenerallikteki son senemde orduya mekanik hatalı ambulanslarını aldırmadığım için ünlü bir holding patronu terfiime engel oldu. Yıllardır sustum, bunu da ilk defa sana açıklıyorum. Ambulansların 15’i bir ay içinde peş peşe devrilince EDOK Komutanı olarak duruma müdahale ettim. O sırada 280 tane alınmıştı, sırada 460 araçlık bir ihale daha vardı, ihaleyi durdurdum. Ertesi gün aracı üreten holdingin sahibinin emrinde çalışan bir emekli general kapıma dayandı. Bana hem komutanlık, hem hocalık yapmış biri. İçeri girer girmez ‘İzzet Paşa sen ne yapmak istiyorsun, önümüzde şûra toplantısı var, yoksa emekli olmaya mı karar verdin?’ diye tehdit etti. Kendisine ‘Eğer hocam olmasaydınız sizi kapı dışarı ederdim, buyurun bir çayımı için’ dedim. ‘Bunların bu halde kullanılmalarına asla izin vermem, bir araştırma yaptırıp devrilmelerinin sebeplerini bulacağım’ dedim. İnceleme sonuçları gösterdi ki, araçlar mekanik hata yüzünden devrilmiş. Mukaveleye ambulansların mekanik hatalarının düzeltilmesi kaydını koydum, ayrıca 40 tane de bedava vermelerini istedim. Bedavaların toplam bedeli o zamanın parasıyla 160 milyar liraydı. Aynı güçler benim için akla hayale gelmedik yalanlar uydurdu, Türkmen olduğum halde aşiret reisi Kürt dediler. Yok camiye gidiyormuşum, yok eşimden boşanmışım. 15. Kolordu komutanıyken Karadayı’dan bir emir geldi. ‘Şehitlerimizin ruhuna her garnizon komutanı bir camide geniş katılımlı bir mevlit okutacak, birlik komutanları da orada bulunacak’ diyordu.

Ben de valiye de yanıma alıp camiye gittim, onun dışında beni camide kimse görmemiştir. Ben ibadeti gönlümde yaparım, göstermelik olanını sevmem. İslamda olmadığına inandığım için hayatımda kurban kesmedim. Geçenlerde akademideki sempozyumda bana gerçeği anlattılar; ‘İzzet paşayı korgeneralken zaptedemedik, orgeneral olursa mahveder bizi’ demişler.

(…)

medyagundem.com

MEDYAGUNDEM

Cinayet azmettiricisi Hürriyet!

Hürriyet gazetesi ve Doğan Haber Ajansı’nın günlerdir Suriyeli mültecileri hedef gösteren yayınları, barbarca bir cinayetle …

hur2

Hürriyet’in Suriyeliler provokasyonu vahşeti getirdi

Türkiye bugün Sakarya’da yaşanan bir vahşete uyandı. Suriyeli hamile kadın, tecavüze uğradıktan sonra 10 aylık …

dogan

Vahşetin ortağı Doğan medyası

Sakarya’da 20 yaşındaki 9 aylık hamile Emani Al Rahmun’u kaçırıp tecavüz ettikten sonra vahşice katleden …

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir