Anasayfa / ANALİZ / Gazeteci Akbaş’tan Uslu’ya cevap: Katilimi gördüm!
tutkun-uslu

Gazeteci Akbaş’tan Uslu’ya cevap: Katilimi gördüm!

MEDYAGUNDEM.COM- Gazeteci Tutkun Akbaş Taraf yazarı Emre Uslu’nun euslu.com isimli künyesiz siteden hakkında ortaya attığı iddialara MEDYAGÜNDEM’e gönderdiği bir yazıyla cevap verdi.

İşte o yazı:

(…)

“KATİLİMİ” GÖRDÜM!

TUTKUN AKBAŞ

euslu.com isimli künyesiz (Türk yasalarına göre illegal site!) internet sitesinde Emre Uslu tarafından şahsıma yönelik saldırıya bir cevap vermek zorunda kaldım. MEDYAGÜNDEM’den başka da sesimi duyuracağım bir yer yoktu. Şahsımla ilgili iftira ve yalanlarına muhatap olmasam, Emre Uslu’yu hala bir “analizci” olarak ciddiye alacaktım. Ancak Uslu’nun kalemini dedikodu, yalan ve iftiralarla dolu bir zihin dünyasının tetiklediğini görmek en hafifinden beni üzdü. Çünkü onu az da olsa ciddiye alır, analizlerini ciddiyetle okurdum. Şahsımla ilgili bu kadar çok yalanı peşpeşe dizme becerisini gösterdiğinden bu yana kafamda hep şu şüphe var: Bunu bana yapan başkalarına neler yapıyordur acaba?

Öncelikle şunu belirteyim: Künyesiz bir siteden şahsıma yönelik iftiraları için Uslu’dan bu dünyada da öbür alemde de hesap soracağım. Hakaretleri ve iftiraları için hukuk yoluyla hesaplaşacağız.

Benim için “Samanyolu TV’den ODA TV’ye bir tetikçinin macerası” demiş, “karanlık ilişkileri olan bir gazeteci” olarak suçlamış.

Peki neymiş şu “şehir efsanesi”ne dönüşen “karanlık ilişkiler”im?

Şöyle demiş Uslu:

“Tutkun Akbaş, Veli Küçük’ün asistanı olduğu dönemde Tuncay Güney ile birlikte, bir 28 Şubat operasyonun parçası olarak Samanyolu TV’ye sızmış bir süre orada çalışmış bir gazetecidir.”

Cümleye bakar mısınız? Öyle bir kurgulamış ki, “Veli Küçük’ün asistanı” Tuncay Güney değil sanki benmişim gibi yanlış algıya yol açacak bir cümle dizilimine başvurmuş.

1993 yılında Samanyolu TV’de 7-8 ay süren iş hayatımı “28 Şubat operasyonu” olarak senaryolaştırmak ancak Emre Uslu’dan beklenirdi doğrusu. Uslu kötü bir senaryo yazarı bence. Masa başında bu kadar ucuz senaryo yazmayı Jamestown Vakfı’nda mı öğrettiler bilemiyorum. Ama “yeter ki çamur at” mantığını ve biraz da sinirleri bozulup da panikle klavye başına oturmuş bir kötü senarist gördüm ben burada.

Uslu’ya Samanyolu TV’ye nasıl “sızdığımı” uzun uzun anlatabilirim ama ona daha pratik bir yol önereyim: Sorunun cevabı Fikri Türkel’de. 20 yaşında genç bir üniversite öğrencisi olarak Milli Gazete’de çalışırken Samanyolu TV’yle yollarımın nasıl kesiştiğini Fikri Türkel Emre Uslu’ya anlatsın bence.

Uslu, “İddialara göre 28 Şubat’ın meşhur Gülen kasetini Samanyolu TV’den sızdırdıktan sonra Ali Kırca ve Ayşenur Aslan’a ulaştıran ekip işte o ekipti.” gibi Allah’tan korkmayan bir insandan beklenecek alçaklıkta iftirayı bana bulaştırmaya çalışmış.

Uslu’ya sadece şunu söyleyeceğim: Tuncay Güney’le Samanyolu TV’de “ekip” olanlar kimlerdi, Tuncay Güney’e Veli Küçük’ün “asistanlığı” görevinde Samanyolu TV’de kimler hangi  imkanları seferber etti, Güney Samanyolu TV’de hangi üst düzey ilişkilerle derin operasyonlara girişti, bunun cevabını aslında kendisi de gayet iyi biliyor ama öylesine kimyası bozulmuş ki, 20 yaşında Perspektif isimli haber programda televizyonculuk öğrenen bir gence saldırıyor. Tuncay Güney’in Samanyolu TV’de nasıl ilişkiler içinde olduğunu benden daha fazla “camia” gayet iyi bilir. Güney, 2001 yılındaki emniyet ifadesinde o ilişkileri bir bir anlatmıştır da… Tuncay Güney’in daha o günlerdeki derin işleri ve ilişkileri benim dünyama o kadar uzaktı ki, bunu insaf ve izan sahibi o dönemin Samanyolu TV çalışanlarına sorsa cevabını kolaylıkla alacaktır. Hatta STV’de Tuncay Güney tarzı adamlarla karşılaşmış olmaya o kadar şaşırmıştım ki, ilk fırsatta “kaçmayı” tercih ettiğimi de bilenler bilir.

Ali Kırca’ya Gülen kasetlerinin servisine beni de karıştırması karşısında sadece şaşkınlık içinde olduğumu söylemeliyim. Bir insan nasıl bu kadar vicdansız bir yalancı olabilir… O kasetlerin bir Ergenekon operasyonu olduğu, işin Ergun Poyraz ekibine dayandığı iddiası oysa ne kadar çok gündeme gelmişti. 1993 yılında girdiğim STV’den kısa süre sonra ayrıldıktan sonra Tuncay Güney hangi işlere bulaştı, ne operasyonlar yaptı bunu emin olsun ki Uslu, bilmem mümkün değil. Ama şunu iyi biliyorum: Ben Veli Küçük’ün adının medyada anılmaya cesaret edilemediği günlerde Yeni Şafak’ta yazıyordum. Sırf bundan dolayı Ergenekon davası klasörlerinde Veli Küçük ekibi tarafından fişlendim… “Veli Küçük karşıtı gazeteci” diye andıçlandığımın belgesini gördüm klasörler arasında.

Uslu şahsıma saldırmak için medyadaki “maskeli Ergenekoncuların” yıllardır “karakter infazı”na dönüştürdükleri o yalan iddiaya sarılmış zavallıca. Şimdi anlıyorum ki “Ergenekon taktiği” ile yıllarca böyle bir “haysiyet cellatlığı” operasyonu yürütülmüş. Sanırım daha 23-24 yaşında bir gencin medyada kimse cesaret edemezken Veli Küçük adını manşetlerden deşifre etmesinin bedeli bu.

“Bu ekibin Samanyolu TV’deki işi bittikten sonra Tutkun Akbaş yine Tuncay Güne ile birlikte değişik medya organlarında çalıştı.” demiş Uslu. “Tuncay Güney’le beraber geldik beraber gittik” algısı için nasıl acemice bir yalan… STV’den sonra adresim İzlenim Dergisi ve Yeni Şafak gazetesi oldu. Tuncay Güney’le bir daha asla aynı çatı altında çalışmadım.

Uslu bir de “28 Şubat döneminde Radikal gazetesinde yayımlanan meşhur fotoşoplu fotoğrafları Radikal gazetesine yine Tuncay Güney ile birlikte kendisinin verdiği iddia ediliyor.” buyurmuş.

Be Allah’tan korkmaz kuldan utanmaz adam. Herkese mi böyle yapıyorsun? Hep mi böyle yalan ve iftiralardan besleniyorsun?

Nereni düzelteyim ben senin. “Radikal’de yayımlanan meşhur fotoşoplu fotoğraflar” da neyin nesi? Radikal’de yayınlanan Susurluk dönemi fotoğraflar Abdullah Çatlı ve İbrahim Şahin’in düğün fotoğraflarıydı. Onunla da benim zerre kadar alakam yoktu. Ama ondan önce başka bir şey yayımlandı. 26 Ocak 1997 günü Radikal’de manşetten “Fotoğraf savaşı” başlığıyla sahte fotoğrafların ve bunları satmaya kalkan “çete”nin öyküsü yazıldı. O sahtekarlığı deşifre eden de bizdik. Radikal’in İstihbarat şefi İdris Akyüz imzalı haberde Tuncay Güney’in Radikal’e satmaya çalıştığı sahte fotoğrafları deşifre ettik.

Radikal’de muhabir olan ben, senin ifadenle nasıl Radikal’e sahte fotoğraf vermiş olabilirim. Aksine sahte fotoğrafları deşifre eden benim.

Bak sana belgeleri:

radikal-fotograf

radikal-foto1

İdris Akyüz 2004 yılında Posta gazetesindeki köşesinde de sahte fotoğraf meselesini şöyle anlattı:

idris-akyuz

idris-akyuz1

Akyüz Medyatava sitesine de 3 yıl önce verdiği röportajda Radikal’deki sahte fotoğraf meselesini bir kez daha anlattı:

idris-medyatava

idris-medyatava1

İnsan utanır böylesi yalan yazmaya, iftira atmaya. Ama şimdi anlıyorum. Habertürk’te çalıştığım dönem de aynı numarayı Uslu’nun kankası Mehmet Baransu çekmişti. Sahibi olduğu bir sitede Radikal’deki fotoğraf meselesini yalan ve iftiralarla süslediği bir senaryoyla gündeme getirmişti. Beni Tuncay Güney’in getirdiği Fethullah Gülen ile Abdullah Çatlı birlikteymiş gibi kurgulanan sahte fotoğrafı yayınlamış gibi göstermişti.

“Tutkun Akbaş en son Haberturk gazetesine geçmiş, orada karanlık ilişkileri açığa çıkmaya başlayınca gazeten atıldığı basın kulislerinde konuşulur. Akbaş’ın Habertürk macerası sona erince ait olduğu yere, Ergenekon destekçiliğinden yargılanan ODA TV’ye dönmüştür. Yani tilki dönüp dolaşıp kürkçü dükkanını buldu.” demiş Uslu.

Habertürk’te hangi “karanlık ilişkilerim” açığa çıkmış. Ergenekon denilen melaneti, bu örgütün içindekileri daha 2003 yılından başlayarak deşifre eden ben, Tempo dergisinde yaptığım haberlerle daha o günlerden Ergenekoncuların hedefi haline gelen, tehdit edilen ben, Uslu’ya göre “Ergenekoncuyum.”  Habertürk’ten acaba Ergenekoncuların hedefi olduğum için atılmış olmayayım Uslu? Habertürk’te çalışırken Silivri’de “Tutkun Akbaş’a hesap soracağız” tehditlerini mahkeme salonundan haykıranlarla Emre Uslu’daki “Tutkun Akbaş düşmanlığı” ne kadar da akraba…

22 yıllık gazetecilik hayatımda hiçbir şey öğrenmediysem bile sadece şunu öğrendim, medyada şahsıma yönelik “karakter suikasti” ve “haysiyet cellatlığı” bir Ergenekon operasyonudur. Bana kimi zaman “Ergenekoncu”, kimi zaman “cemaatçi”, kimi zaman “MİT’çi”, kimi zaman “emniyetçi”  diye saldıranlar bizzat Ergenekonculardır. Bu gözler “Safin Dizai’nin maaşlı elemanı” gibi artık zırvanın zirve noktasını gördü. (Ergenekon tanığı gazeteci olarak çıktığım mahkemede Ergenekon sanıklarından birinin suçlaması tutanaklara da geçti.) Düşünün ki bana bugüne kadar “Ergenekoncu” diyenler hep ne ilginçtir ki Ergenekon’un has adamları oldular.

“Bunlar Ergenekon ve ODA TV ile ayrı görünür ama esasen kuzendir.” demiş ya Uslu ben şimdi daha iyi anlıyorum Şamil Tayyar, “Emre Uslu’ya kimlerle aynı çuvala girdiğine dikkat etsin de uyarıda bulunmak isterim, misal Gareth Jenkins gibi… Birkaç yıl önce Ergenekon avukatı Gareth Jenkins İngiliz ajanı mı diye yazdığımda Uslu beni arayıp, ona dokunma iyi adam dedi.” derken neyi kasdettiğini. Ergenekon avukatı bir uluslararası karanlık ilişkileri olan “ajana” referans olan Uslu’nun beni Ergenekonculukla suçlaması Uslu’nun aslına kimlerle “kuzen” hatta “kardeş” olduğunun gayet net kanıtı.

Yaptığı haberler nedeniyle, Ergenekoncuları Ergenekon soruşturmasından evvel deşifre ettiğim için “Ergenekon tanığı gazeteci” olarak tarihe geçtiğimi de hatırlatırım. Ve Ergenekonculara hiçbir zaman Emre Uslu kadar yakın olmadığımı da kayıt düşerim. Ve ne trajiktir ki bu ülkede sadece gazetecilik yaptığım için en ağır bedeli ödeyenlerden biri olduğumu da kamuoyuna duyurmak isterim.

Ve ne ilginçtir ki gazeteciliğime kastedenlerin, “karakter suikasti” yapanların da Uslu gibi “Ergenekon karşıtı”ymış gibi maske takan gerçek “Ergenekon uşakları” olduğunu şimdi daha iyi gördüğümü söylemeliyim.

Oda TV’de kısa bir süre yazı yazmamı “karanlık odak bağlantısı” diye ısrarla gündemde tutma çabalarının aslında bir “karanlık oda taktiği” olduğunun da farkındayım.

Ve ne ilginçtir ki Soner Yalçın’la birbirimizden nefret ettiğimiz halde Oda TV’ye “sızmayı” başarmış bir gazeteciyim! Soner Yalçın ve adamlarının Oda TV davası belgelerinde hakkımdaki sözlerini okuduktan sonra Emre Uslu’nun bu saldırısıyla aslında nerenin adamı olduğunu gayet iyi görmekteyim.

Kısacası “katilimi” gördüm, hükümsüzdür!

Son söz olarak Yüce Rabbi’me sığınıyor, bu alçak iftiraları atanların, tuzak kuranların, haksızlık yapanların bu dünyada da öbür alemde de tüm kirli hesaplarının başlarına devrilmesi için dua ediyorum. Ben sadece Allah’a sığınıyorum, O’ndan yardım diliyorum.  Tez zamanda kurduğunuz tuzaklara sizin düşeceğiniz günü iple çekiyorum.

MEDYAGUNDEM

teror

CHP bu alçak teröristlerle yürüyor!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözde adalet yürüyüşü adı altında planladıkları kirli tezgah gün geçtikçe …

uslu1

FETÖ’cü firari teröristten Başbakan’a ölüm tehdidi

FETÖ’nün tetikçisi, firari Emre Uslu sosyal medyadan Başbakan Binali Yıldırım’a tehditler savurdu. Uslu, trafik kazasında …

uslu1

FETÖ’nün kuduz köpeği dolandırıcı çıktı!

Emrullah Uslu’nun, master ve doktora eğitimi bahanesiyle yurt dışında geçirdiği süre boyunca devlete yüklü borç …

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir